KULAK BURUN BOĞAZ HAKKINDA SIKÇA SORULAN SORULAR

KULAK BURUN BOĞAZ HAKKINDA SIKÇA SORULAN SORULAR

Bademcik ameliyatı (tonsillektomi)

Tonsillerimiz (bademcikler) vücudun koruma sistemine dahil olan dokulardan sadece bir tanesidir. Ağız ve burundan giren mikroorganizmaları tutarak immün sisteme tanıtırlar. Ancak vücudumuzda daha başka çok sayıda savunma sistemi vardır. Bu nedenle bademciklerin ameliyatla alınması vücudun savunma sisteminde hiç bir zayıflık oluşturmaz. Bademcik ameliyatı bütün dünyada en sık yapılan ameliyatlardan biridir ve şimdiye kadar savunma sistemini zayıflattığına yönelik objektif bir bulguya rastlanmamıştır. Zaten bademcik ameliyatı kararı bademciğin zararı faydasından daha çok olduğunda verilir. Bu durumda bademciklerin faydası bir tarafa, sürekli enfeksiyon kaynağı haline gelmesi, akut romatimal ateş ve glomerulonefrit gibi komplikasyonların ortaya çıkması, horlama, solunum zorluğu ve uyku apnesi, sürekli ağız kokusu, tümör ve kronik enfeksiyon riski sebebiyle vücuda önemli zararları var demektir. Hasta bademcik ameliyatı geçirdikten sonra da boğa enfeksiyonuna yakalanabilir. Ancak enfeksiyon çok daha nadir olarak ortaya çıkar ve hafif seyreder.

Geniz eti ameliyatı (Adenoidektomi)

Geniz eti (adenoid doku) burnumuzun arka kısmında bulunan bademcikler gibi vücudun savunma sistemine dâhil olan bir dokudur. Özellikle 3-7 yaş arası çocuklarda çok büyüyerek burun tıkanıklığı horlama ve uyku apnesine sebep olabilirler. Bu durum çocuğun sağlıklı uyumasını engeller. Ayrıca geniz etinin fazla büyümesi burun ve sinüslerin drenajını ve orta kulağın havalanmasını engelleyerek sürekli olarak sinüzit ataklarına, orta kulak enfeksiyonlarına sebep olur. Orta kulakta sıvı toplanması işitme kaybına ve uzun dönemde kulak zarında kalıcı hasara sebep olabilir. Ayrıca çocuğun burun yerine sürekli olarak ağızdan soluk alması damak yapısının ve yüz gelişiminin bozulmasına sebebiyet verebilir. Geniz etinin kendisi de enfeksiyon kaynağı haline gelebilir. Bu durumda geniz etinin bademciklerle birlikte alınması gereklidir. 

Ağız yarası (aft)

Ağız yarası değişik sebeplerle ortaya çıkabilir. Sıradan virütik ve bakteriyel enkesiyonlar, vitamin ve mineral yetmezlikleri, ağır stresler, travmalar (ısırma, protez, yanık...), kronik tahriş (sigara, tütün, alkol...), spesifik hastalıklar, otoimmün hastalıklar ve tümörler ağız yarasına sebep olabilir. Sürekli tekrarlayan ve geçmeyen ağız yaralarının tümör ve kronik hastalıklar yönünden araştırlması gerekir.

Horlama

Horlama uyku sırasında hava akımının üst solunum yollarından geçerken yumuşak damak, küçük dil, yutak ve gırtlaktaki diğer yumuşak dokularda oluşturduğu titreşim ile ortaya çıkar. Uyku apnesi yoksa hastanın kendisine zarar vermez ancak çevredekileri raharsız ettiğinden önemli bir sosyal problemdir. Burun tıkanıklığı yapan kemik ve kıkırdak eğrilikleri,  burun polipleri, aşırı konka büyümeleri, alerjik rinite bağlı mukoza ödemi, büyük geniz eti, yumuşak damağın ve küçük dilin sarkmaları, tüz ve çene iskelet bozuklukları, dil kökünü ve yutak kısmını daraltan yumuşak dokular ve tümörler horlamaya sebep olabilir. Ayrıca hipotiroidizm gibi bazı sistemik hastalıklarda da oluşan ödem horlama sebebi olabilir.  Tedavide üst solunum yollarında havanın rahat geçişini engelleyen bir problem varsa cerrahi veya medikal yolla tedavi edilir. Hastaya kilo vermesi önerilir ve sistemik hastalığı varsa uygun tedavi planlaması yapılır.

Uyku apnesi

Uyku apnesi uyku sırasında solunumun 10 saniyenin üzerine durmasıdır. Saat başına düşen apne sayısı belli bir sayının üzerine ise ve bu duruma klinik belirtiler de eşlik ediyorsa uyku apnesi tanısı konur. Uyku apnesi sıklıkla horlama ile birliktedir. Horlama etraftaki kişileri rahatsız ederken, uyku apnesi hastanın kendi günlük yaşamında tehlike oluştur ve sağlığına zarar verir. Uyku apnesi burudaki şekil bozuklukları, burun polipleri, konka hipertrofileri, alerjiye bağlı mukozal ödem, büyük geniz eti, burun geniz ve boğazdaki tümörler, yumuşak damaktaki şekil ve fonksiyon bozuklukları, büyük bademcikler, yutak ve gırtlaktaki şekil bozuklukları, kist ve tümörler, dil kökünde büyüme, yüz ve çene kemik dokularında yapısal bozukluklar ve soluk borusundaki (trakea) yapısal bozukluklardan kaynaklanabilir. Bu durumlarda hasta soluk almak istemesine rağmen solunum yolu tıkanır apne oluşur. Bu duruma tıkayıcı apne denir. Ayrıca beyin kaynaklı hastalıklardan kaynaklanan santral apneler de vardır. Şişmanlık uyku apnesi için en önemli risk faktörlerinden biridir. Hormonal bazı hastalılar da uyku apnesine sebep olabilir.

Hasta sabah kalktığında yorgundur. Gün içinde uykusu gelir ve dikkatini toplayamaz. Hastalık tedavi edilmediği takdirde sosyal yaşamındaki performans düşüklüğü ve önemli kaza riski yanında, kalp haslıkları ile de karşı karşıya kalabilir. Hastalığın tanısı klinik belirtiler, muayene bulguları ve uyku testi ile konur. Üst solunum yollarında rahat nefes almayı engelleyen bir patoloji varsa cerrahi olarak düzeltilir. Nörolojik bozukluk sebebi ile ortya çıkmış uyku apnesi varsa ilgili hastalığın tedavisi yapılır ve uyku süresince pozitif basınç uygulayan maskeler verilir.     

 Burun kanaması

Burun kanaması sık görülen Kulak Burun Boğaz acillerinden biridir.  Çok değişik sebeplerle ortaya çıkar ve kan kaybını engellemek için acil müdahale gerektirir. Burun mukozası zengin bir damar ağına sahiptir.  Burun kanamaları burun içi dokulara yönelik bölgesel sebepler veya vücudun tamamının ilgilendiren sistemik sebeplerden kaynaklanabilir.

Burun içi dokulardan kaynaklanan bölgesel sebepler :

Damar yapılarındaki bozukluklar, rinit ve sinüzit, burun karıştırma, travma, barotravma, iyi ve kötü huylu burun ve sinüs tümörleri, kuru hava, burun içindeki anatomik faklılıklar, atrofik rinit, burun içinde yabancı cisim, burun içi taşaları, nazal septum perforasyonu
Burun kanmasının genel sebepleri :

Hipertansiyon, herediter hemorajik telenjektazi, burun içini tutan tüberküloz, Wegener Granülamatozis, sarkoidoz, sifiliz, sistemik lupus eritematozus gibi granülamatoz hastalıklar, kandaki trombosit sayısın düşük veya fonsiyonlarının bozuk olması, pıhtılaşma bozuklukları, karaciğer yetmezliği  ve vitamin yetmezlikleri sonucu ortaya çıkan pıhtılaşma bozuklukları, lösemi ve diğer malign tümörlerde ortaya çıkan pıhtılaşma bozuklukları, kemoterapi kullanımı sonucu ortaya çıkan kan değerleri düşüklüğü

Çocuk ve gençlerde burun kanamsı daha çok kuru havaya, burun karıştırmaya, travmaya bağlı olurken orta yaşlarda tümöre, ileri yaşlarda hipertansiyona bağlı olabilir. Burun kanamsı bir hastalık olmayıp, acil bir belirtidir. Acil bir durum olduğu için hemen müdahale gerktirir. Ancak tedavinin esası kanamaya sebep olan faktörün bulunup ortadan kaldırılmasını gerektirir.

Özellikle çocuklarda burun kanamlarının büyük bir kısmı hemen burunun ön kısmından olduğu için ilk yapılması gereken şey oturur pozisyonda baş iyice öne doğru eğildikten sonra burunu ön kısmından sıkıca iki taraflı bastırmak olmalıdır.

Hasta acil servise geldikten sonra kanamayı durdurmak için gerekli hazırlıklar hızla yapılırken, tıbbi hikayesi alınmalı ve tansiyonu ölçülmelidir. Hasta çok kan kaybetmiş ise veya kanaması fazla ise damar yolu açılıp sıvı takviyesi yapılmalıdır. Hasta geldiğinde yapılması gereken en önemli şeylerden biri burun içindeki kanama odağının görülmesidir. Bu kanmanın durdurulabilmesi için en önemli adımlardan biridir. Hastanın tansiyonu yüksek ise düşürülmeli, düşük ise intravenöz sıvı ve gerekirse kan transfüzyonu ile desteklenmelidir. Kanama odağı görüldükten sonra kan damarlarının kasılarak büzüşmesine sebep olabilecek bir ilaç veya burun spreyi bir pamuk tampon üzerine sıklıp kama odağı üzerine bastırlmalı. Bu önlemlerle kanama durmazsa burun içine tampon konulmalıdır. Bu maksatla piyasada üretilmiş çok çeşitli tamponlar bulunmaktadır. Ancak burun tamponları yaşlı, kalp ve akciğer hastalığı olanlarda ve tıkayıcı uyku apneli hastalrda genel durumu dahada kötüleştirebilir. Dolayısı ile bu hastalarda kanama odağının koterizasyonu en iyisidir. Gümüş nitrat ile yapılan kimyasal koterizasyon genellikle başarısız olmaktadır. Bu ndenle elektrokoter ile koterizasyon yapılmalıdır. Ön kısmdaki kanmalar direkt görüş altında koterlenirken burun arka kısmındaki kanamalar için endoskop kullanmak gerekir. Burun tamponu uzun süre tutulacaksa burun içi steril olmadığı için profilaktik antibiyotik verilmelidir.

Burun tıkanıklığı

Asıl solunum organımız burnumuzdur. Ağızdan da soluk alınabilir. Ancak ağız esas olarak beslenme ve konuşma fonksiyonu için gereklidir. Burun tıkalı olduğunda hayat kalitemiz önemli ölçüde düşer. Koku alma bozulur, uyku kalitesi düşer, horlama ve uyku apnesi görülebilir, sinüslerin drenajı bozulduğu için geçmeyen veya tekrarlayan sinüzit ler ortaya çıkar, süreli ağız solunumu ağız kuruluğuna ve çocuklarda yüz gelişim bozukluklarına sebep olabilir.

Burun tıkanıklığı fonksiyonel (dinamik) veya anatomik (statik) sebeplerle ortaya çıkabilir. Fonksiyonel sebepler içinde burun içinin otonomik uyarı bozuklukları ile ortaya çıkan vazomotor rinitler, alerjik rinit, nezle, sinüzit ve diğer kronik spesifik enfeksiyonlar, kronik atrofik rinite bağlı kabuklanmalar burun tıkanıklığına sebep olabilir. Burun kanallarının dönüşümlü olarak açılıp kapanması ise normaldir. Anatomik ve statik sebepler arasında ise dışarıdan gelen veya cerrahi ile oluşan travma sonrası ortaya çıkan anatomik bozukluklar ve doğuştan olan burun şekil bozuklukları, polip, tümörleri, burun içi yapışıklıkları, taşları, yabancı cisimler, burun deliklerinin arka kısmının kapalı olması (koanal atrezi), beyin dokusunun burun içine sarkması (ensefalosel) ve çocuklarda geniz eti (Adenoid hipertorfi) gibi sebeplerle ortaya çıkabilir.

Tedavi altta yatan sebebe yönelik olarak ilaçla veya cerrahi olarak yapılır. Uzun süreli olan ve giderek artan burun tıkanıklıklarında tümör şüphesi akılda tutulmalıdır. Endikasyon varsa rinoplasti ameliyatı septoplasti ile birlikte yapılmalıdır. Rinoplasti ameliyatı estetik görüntü yanında burun içindeki eğrilikleri düzeltmek için de gereklidir.

Sinüzit

Sinüzit burun etrafındaki sinüs boşluklarının inflamasyonudur (yangı). Virütik, bakteriyel ve fungal (mantar) sebeplerle ortaya çıkabilir. Akut sinüzitler akut üst solunum yolu enfeksiyonlarının devamıdır. Yetişkin bir kişide yılda 3-4 defa görülebilir ve ilaç tedavisi ile tamamen kaybolur. Soğuk hava, kreş ve okul gibi toplu ortamlar, hava kirliliği, alerji, immün yetmezlik durumları, otoimmün hastalıklar, akut sinüzite yatkınlığı artırabilir. Akut sinüzitler mikroorganizmaların bulaşması ile de ortaya çıkabilir. Akut sinüzitin tedavisi için ameliyat gerekmez.

Kronik sinüzitler tedavi edilmemiş ve uzamış bir akut sinüzitin devamı olarak ortaya çıkabilse de genellikle oluşma mekanizması (fizyopatolojisi ve tedavisi büyük farklıklar gösterir. Sinüslerin içinde salgılanan mukusun burun içine ve genize doğru taşınması sinüslerin içinin steril kalmasını sağlar. Mukusun yapımında, özelliklerinde ve taşınmasında kalıcı bir problem oluşursa bu genellikle kronik sinüzit ile sonuçlanır. Kistik fibrozis, immotil silia sendromu, alerjiye bağlı mukozal ödem, Wegener granülomatozis, tüberküloz gibi granülamatöz hastalıklar, sinüslerin drenajını engelleyen anatomik bozukluklar, polipler, tümörler, yabancı cisimler mukusun taşınmasını engeller. Durağan halde bekleyen muukus içinde bakteriler ürer ve geriye doğu, sinüslerin içine yayılarak sinüziti oluşturur. Mukusun taşınmasını engelleyen durum ortadan kaldırılmadıkça sinüzitin kaybolması söz konusu değildir. Bu nedenle kronik sinüzitlerde endoskopik sinüs cerrahisi ile sinüslerin drenaj yolları açılır.  

Endoskopik sinüs cerrahisi

Endoskopik sinüs cerrahisi 1970'li yıllarda tanımlanmış ve kısa sürede yaygınlaşmıştır. Bu cerrahi yöntem fizyolojiye uygun olması sebebi ile çok etkili olmuş ve kronik sinüzitin tedavi yaklaşımı da tamamen değiştirmiştir. Bu sebeple sinüzit tedavisinde kullanılan eski cerrahi yöntemlerin hemen hepsi kısa sürede terk edilmiştir. Bu cerrahi yaklaşımda temel mantık minik kamera uçları ile burun içini görüntüleyerek sinüslerin tıkanmış olan doğal açıklıklarını açarak genişletmek, osteitli dokuyu çıkarırken mukozanın mümkün olduğu kadar korumaya dayanmaktadır. Sinüs mukozaları korunduğu için zaman içinde mukus taşınması işi yeniden başlar ve normal fiyolojik döngü elde edilebilir. Özellikle anatomik bozukluklara bağlı kronik sinüzit sorunu böylece tamamen ortadan kaldırılabilir.

Buruna yönelik endoskopik cerrahi öncelikle kronik sinüzitin tedavisi için tanımlanmıştır. Ancak zamanla radyolojik ve dijital görüntülemenin gelişmesi ve tecrübenin artması ile bu bölgenin tümör cerrahisi, ensefalosel eksizyonu, beyin omurilik sıvı kaçaklarının burundan tamiri, gözyaşı kanalı tıkanıklığı tedavisi, bazı göz hastalıklarının burundan endoskopik yolla cerrahi tedavisi, koanal atrezi açılması gibi geniş bir endikasyon alanına yayılmıştır. Endoskopik kafa tabanı ekiplerinin uyguladığı kollektif yöntemle kafa tabanında yerleşmiş birçok tümörün tedavisi kraniotomi yapılmadan burundan yapılabilmektedir. Bu yöntem ile yapılan ameliyatlarda görüntü daha kaliteli ve büyük olduğu için tümörün tamamı hastaya en az hasar ile çıkarılabilmekte ve hastanede kalma süresi de önemli ölçüde azalmaktadır.

Tükrük bezi kitleleri

Tükrük bezeleri büyük ve küçük olmak üzere iki kısma ayrılır. Büyük olanlar kulak ön alt kısmında (parotis), çene altında (submandibular), dil altına (sublingual) olmak üzere ikişer tanedir. Küçük tükrük bezleri ise ağız içinde, burun, yutak ve gırtlak kısmında mukozalar üzerinde bulunurlar. Büyük tükrük bezlerinin kanallarının tıkanması veya bakteriyel ve viral enfeksiyonlar sonucunda tutulan bezde genel bir büyüme görülür. Enfeksiyon ve kanal tıkanıklığına bağlı büyüme genellikle  ağrı ile birliktedir. Kanal tıkanıklıklarına bağlı şişmeler daha çok kanal içindeki taşlarla olur. Tümör basısı ve travma ile de tükrük bezi kanalı tıkanabilir. 

Tükrük bezi içindeki kısmi, sınırlı şişlikler sıklıkla tümör sebebi ile, nadiren de kist ve lenf nodlarının büyümesi ile ortaya çıkar. Tümörler %80 oranında iyi huyludur. Şiliğin hareketsiz olması, hızlı büyümesi, ağrılı olması ve birlikte yüz felci bulunması genellikle kötü huylu tümörlerde olur. Tümörlerin Tükrük bezlerinin içinden veya yakın komşuluklarından yüz kaslarına giden sinirler geçer. Tümör tarafından tutulmamışsa bu sinirlerin cerrahi sırasında korunmsı kuraldır. Küçük tükrük bezlerinden gelişen tümörler çoğunlukla kötü huyludur. Tedavisi öncelikle cerrahi çıkarılmayı sonra da kemoradyoterapiyi içerir.

Dış kulak yolu enfeksiyonu (Otitis eksterna)

Dış kulak yolu enfeksiyonları viral, bakteriyel ve fungal sebeplerle ortaya çıkabilir. Sıcak ve nemli ortam, kirli deniz ve havuzdan oluşan bulaşmalar, dış kulak yolunun sert cisimlerle kaşınması, kontrol altına alınmamış diabet ve immün yetmezlikler hastalığın ortaya çıkmasına sebep olabilir. Dış kulak yolu cildi altında yetrince destek doku olmadan direkt kemik yapıya yapıştığı için enfeksiyonu şiddetli ağrı ile seyreder. Ağrı genellikle orta kulak enfeksiyonundan daha fazladır. Kulak tıkanıklığı ve akıntısı diğer şikayetleri oluşturur. Ağızdan verilen antibiyotikler genellikle hastalığı kontrol altına alamaz. Dış kulak yolunun çok titiz bir şekilde temizlenmesi ve sonrasında enfeksiyonun sebebine göre antibiyotikli, steroidli veya mantar etkenlerine yönelik lokal damlaların uygulanması tedavinin temelini oluşturur. Diabeti ve immün yetmezliği olan hastalarda dış kulak yolu enfeksiyonu kontrolden çıkıp, orta ve iç kulak ve beyine yönelik ciddi komplikasyonlara sebep olabilir. Bu hasaların yatırılarak yakından takibi gerekir.

Orta kulak enfeksiyonu (otitis media)

Orta kulak boşluğu kulak zarının iç kısmındaki timpanik boşluk, mastoid kemik içindeki hücreler ve östaki tüpüden oluşur.  Orta kulak boşluğunun havalanması esas olarak östaki tüpü aracılığı ile olur. Bu tüp genizden orta kulağa uzanır. Orta kulak enfeksiyonları viral veya bakteriyel etkenlerle oluşabilir. Orta kulak enfesiyonları burun ve boğaz enfeksiyonlarının devamı olarak sıklıkla östaki tüpünden geçer. Nadiren delik bir kulak zarından da girebilir. Soğuk hava, toplu ortamlar, alerji, büyük geniz eti, immün yetmezlikler, bazı sistemik hastalıklar ve bu bölgenin anatomik bozuklukları enfeksiyon sıklığını artırır. İlaç tedavisi diğer üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisine çok benzer. Çok sık tekrarlayan orta kulak enfeksiyonlarında çocuklarda geniz eti ameliyatı ile birlikte kulak zarlarına tüp te takılabilir.

Orta kulakta enfeksiyon olmadan sıvı birikebilir. Bu sıvı ilk aşamada seröz yapıda olup, su kıvamına yakın özelliktedir. Ancak tedavi edilmez, hastalık kronikleşirse bu sıvı koyu zamk kıvamına gelir ve ciddi bir işitme kaybı ile seyreder. Bu durumda kulak zarının ve kemikciklerin yapısında daha ileri bozulmaların ortaya çıkmasını engellemek için kulak zarlarına tüp takmak gerekebilir.

Orat kulak enfeksiyonun çok uzaması halinde kronik otitis media bulguları ortaya çıkar. Bu hastalarda genellikle kulak zarı deliktir ve sürekli bir kulak akıntısı vardır.  Kolesteatoma denilen kitleler ortaya çıktığında kemik yapılarda erimeye ve sinirlerle, denge ile ve beyin ile ilgili komplikasyonlara sebep olabilirler. Bu hastalarda kolesteatomun ve enfeskiyonu temizlenmesi, kulak zarının ve kemikciklerin tamiri ve işitmenin yeniden düzeltilebilmesi için timpanomastoidektomi amliyatı gereklidir.

Ani işitme kaybı

Ani işitme kaybı 3 gün içinde başlamış en az 3 frekansta 30 dB'den daha şiddetli bir işitme kaybı olarak tanımlanmaktadır. Adından anlaşılacağı gibi kısa bir zaman diliminde ortaya çıkar. Dış ve orta kulak kaynaklı sebepler bulunmaz. Ani işitme kaybının sebebi çok iyi bilinmemektedir. Ancak viruslar, otoimmün sebepler, iç kulağı besleyen küçük çaplı damarın tıkanması muhtemel sebepler arasındadır. Ayrıca nadiren iç kulak yolunu ve beyin sapını tutan tümörlerde de benzer işitme kayıplarına rastlanabilir. Ani işitme kaybında zaman geçirmeden bir KBB uzmanına başvurulması tedavinin başarısı açısından çok önemlidir. Kısa süre içinde başlaman steroid, iç kulağa kan akımını artıran ilaçlar, antivirütikler ve hiperbarik oksijen tedavisi hastaların önemli bir kısmında başarılı sonuçların elde edilmesini sağlamaktadır. Ancak geç kalınan olgularda tedavinin başarısı düşmektedir.  

Baş dönmesi (vertigo) 

Baş dönmesi hastanın, kendisinin veya etrafındaki nesnelerin döndüğünü hissetmesidir. Baş dönmesi bir hastalık değildir. Çeşitli hastalıklarda ortaya çıkan bir belirtidir. Yukarı, aşağı, sağa, sola, öne ve arkaya olan hareketleri algılayan periferik denge organımız iç kulakta bulunmaktadır. Denge hissinin oluşmasında ayrıca beyincik, gözler, kaslardan, tendonlardan ve omurilikten gelen derin duyular da katkıda bulunur. Dolayısı ile baş dönmesi birden çok organı ilgilendiren hastalıklar sebebiyle ortaya çıkabilir. Kulak kaynaklı olarak iç kulağı tutan virütik ve bakteriyel hastalıklar, Meniere hastalığı, iç kulağın kan akımı bozuklukları, hareket hastalığı, iç kulak sıvısının orta kulağa kaması, iç kulaktaki denge kanallarında istenmeyen kristallerin oluşması, bazı cerrahi yaklaşımlar gibi durumlar baş dönmesine sebep olabilir. Kulak kaynaklı baş dönmeleri genellikle çok şiddetlidir ve bulantı kusmada eşlik eder. Baş dönmesi genellikle günlük aktiviteleri engelleyecek şiddettedir. Bunun haricinde migren atakları baş dönmesi ile birlikte seyredebilir. Beyin ile ilgili tümörler ve dejeneratif hastalıklar, beyin kanaması veya kan akımı bozuklukları, kalp hastalıkları, tansiyon değişiklikleri, vitamin yetmezlikleri, kansızlık, sistemik hastalıklar da baş dönmesi veya dengesizlik yapabilir. Baş dönmesinin standart bir tedavisi yoktur. Tedavi altta yatan sebebe göre şekillendirilir. Basit bir baş manevrasından değişik ilaç tedavileri, egzersizler ve ameliyatlara kadar uzanan farklı yaklaşımlara gerek duyulabilir.

Boyunda şişlik, kitle, tümör

Sağlıklı bir boyunda ele gelen bir şişlik bulunmaz. Boyundaki yaygın şişlikler genellikle enfeksiyonlardan kaynaklanır. Bu durumda şişlik kısa sürede ortaya çıkar ve birlikte ateş ve kırmızılık ve ağrı da görülebilir. Derin boyun tabakaları arasında oluşan enfeksiyon acil bir durumdur. En kısa sürede damardan antibiyotik tedavisi başlanır, apse varsa drene edilir ve hasta solunum sıkıntısı yönünden yaından takip edilir.       

Boyundaki sınırlı kitleler doğumsal sebeple ortaya çıkan kistler sonucu ortaya çıkabilir. Benzer kitleleri sıradan ağız, boğaz, enfeksiyonlarında ve tüberküloz, sarkoidoz gibi sistemik granülomatöz hastalıklarda lenf nodlarındaki büyüme sonucu da görebiliriz. Ayrıca lenfoma direkt olarak boyundaki lenf nodlarını tutarak büyümesine sebep olabilir. Baş ve boyundaki her türlü malign tümör de boyundaki lenf nodlarına yayılarak büyümesine sebep olabilir. Boyundaki kitleler tiroid bezinin nodüllerinden, iyi ve kötü huylu tümörlerinden ve boyundaki tükrük bezi, kas ve sinirlerden gelişen diğer iyi ve kötü huylu tümörlerden kaynaklanabilir.  Ayırıcı tanı fizik muayene, endokopik muayene, radyolojik ne hematolojik inceleme ile konur. Kesin tanı için biyopsi gerekebilir. Tedavi kileyi oluşturan hastalığa göre medikal veya cerrahi olarak yapılır.

Ses kısıklığı

Ses esas olarak gırtlakta ses telleri tarafında oluşturulur ve gıtlakta, ağız içinde ve burundaki dokular tarafından şekillendirilir. Bu nedenle üst solunum yolarının enfeksiyonları veya bu bölgeye diğer organlardan gelmiş enfeksiyonlar ses kalitesini değiştirebilir. Asıl ses kısıklığı ise direkt olarak ses tellerinin (vokal kord) kendi fonksiyon ve anatomisi ile ilgilidir. Ses tellerinin felcine sebep olan beyin, boyun ve göğüs patolojilerinin tamamı sel teli felcine sebep olabilir. Bunların içinde enfeksiyon, travma, dejeneratif sinir hastalıkları, kimyasal tahriş, ses teli sinirine bası yapan tümörler ve kistler bulunur. Ses tellerinin anatomisi normal olsa da sesin yanlış kullanımı, mide asidinin reflüsü, sigara kullanımı ses kısıklığına sebep olabilir. Seste uzun süreli veya kalıcı kısılma yapan sebepler arasında doğumsal nedenler, yutak ve gırtlak bölgesinin tümörleri sayılabilir. Bu bölgenin cerrahisi de ses tellerinin yarısını değiştirerek ses kısıklığına sebep olabilir. Tedavi tamamen sebebe yönelik olmalıdır. Uzun süreli ses kısıklıklarını sıradan enfeksiyonlara bağlayarak zaman kaybetmek hatadır. Basit bir endoskopik muayene ile tanı kısa sürede şekillendirilebilir. Tedavi tamamen sebebe yönelik olarak medikal veya cerrahi yaklaşımlarla yapılır. Fonksiyonel ses kısıklıklarında ise ses terapisi önerilir.

Koku alma bozukluğu

Koku reseptörleri burnumuzun çatısında, kafa tabanına yakın kısımlarında bulunur. Kokunun algılanabilmesi için gaz halinde burun içindeki koku bölgesine kadar iletilmesi gerekir. Bu bölgeye kadar ulaşan ve koku reseptörleri tarafından alınan moleküllerin koku olarak algılanabilmesi için koku siniri (Nervus olfaktoryus) tarafından beyine iletilmesi gerekir. Koku merkezini, koku reseptörlerini ve koku sinirini tutan veya etkileyen nörolojik hastalıklar ve diğer sistemik hastalıklar, kafa travmaları, tümörler, kimyasallar, virütik hastalıklar kalıcı koku kaybına veya değişikliklerine sebep olabilir. Ayrıca koku moleküllerinin burun içindeki koku bölgesine ulaşmasını engelleyen şiddeli kemik ve kıkırdak eğrilikleri, alerji, üst solunum yolu enfeksiyonları, kronik sinüzitler, nazal polipler, yabancı cisimler ve burun içi tümörler de koku almayı engelleyebilirler. Bu durumda hastalığın türüne göre medikal tedavi yapılır veya cerrahi ile burun tıkanıkığı yapan patoloji ortadan kaldırılır.

Baş ağrısı

Baş ağrısı bir hastalık olmayıp, çok değişik hastalıkların yansıması olarak ortaya çıkan bir şikayettir. Baş ağrısının en sık sebebi migren ve gerilim tipi olanlarıdır. Bunun haricinde akut sinüzit, üst solunum yolu enfeksiyonları, kulak hastalıkları, çene eklemi bozuklukları, beyinde damar tıkanması, beyin kanaması, anevrizmalar beyin tümörleri, travma, aşırı susuz kalma, menenjit, ensefalit, dev hücreli arterit, yüksek tansiyon, beyin içi basınç artışı, karbonmonoksit zehirlenmesi, kranial nevraljiler (ani sinir ağrıları), inme, glokom ve görme bozuklukları da baş ağrısına sebep olabilir.

Migrende ağrı genellikle tek taraflı ve zonklayıcıdır. Başlangıcında görme bozuklukları dengesizlik, bulantı kusma görülebilir. Işık ve ses ağrıyı artırır. Yorgunluk, kokular, stres, yükseklik değişiklikleri ağrıyı başlatabilir. Gerilim tipi ağrılarda ise kusma ve görme bozuklukları olmaz, nadiren tek taraflı ve şiddetlidir. Kriz şeklinde gelmez. Başın arkasından başlayıp tepeye yayılır. Beyin için patolojilerle ortaya çıkan başa ağrıları genellikle nörolojik belirtilerle (bayılma, şuur bulanıklığı veya kaybı, bulantı, kusma dengesizlik, motor fonksiyon ve his kaybı) birlikte seyreder.

Sinüzite bağlı ağrılar genellikle yüz bölgesinde, elmacık kemiği üzerinde, iki kaş arasında, alında, şakaklarda nadiren ensede ve tepede (sfenoid sinüzitte) ortaya çıkar. Birlikte burun tıkanıklığı ve geniz akıntısı da görülebilir. Sinüzit baş ağrılarının haricinde sinüs boşluklarının burun içine açılan küçük pencerelerinin tıkanmasına bağlı sinüslerin içindeki basınç ayarlama bozukluğuna bağlı ağrılar oluşur. Bu tip ağrılarda endoskopik sinüs cerrahisi ile sinüslerin drenajı ve havalanmasının sağlanması baş ağrısını azaltabilir.   

 

 

Bu Habere Yorum Yap


İletişim

  • Adres: Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi No:54 Çankaya / Ankara

Hastanemize; 
Kızılay Güvenpark’tan Kızılay – Çukuranbar minibüsü,
Söğütözü metro durağından 134 numaralı EGO otobüsü ile ulaşabilirsiniz.

 

Hizmet Saatlerimiz

  • Pazartesi-Cuma:
    08:30 - 17:30 
  • Cumartesi:
    08:30 - 13:00
  • Acil Servis:
    7/24
  • Yatan Hasta Servisi:
    7/24

logo_beyaz

Özel Hastane Ankara Özel 100.Yıl Hastanesi